- Katılım
- 30 May 2021
- Mesajlar
- 3,111
Ulusal günlerin ortak bir hissede oluşturduğunu ve milletin yazgı çizgisini belirlediğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Toplumda bir katman başka bir katman ile konuşamıyorsa bu biçimde durumlarda toplumsal şizofreni oluşuyor ve orada dağılmalar ortaya çıkıyor. Buna tahlil olarak da kesinlikle ulusal günlerdeki his paydaşlığını yüceltmemiz gerekiyor.” dedi.Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 18 Mart Çanakkale Zaferi ötürüsıyla ulusal günlerin ehemmiyeti hakkında değerlendirmelerde bulundu ve tavsiyelerini paylaştı.
Bugünümüzde şehitlerin ve gazilerin büyük emeği var
‘Geçmişini bilmeyen gelecek yazamaz’ kelamının hem bireyler birebir vakitte toplum için geçerli olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bireydeki bu kültüre mikro kültür deniyor. Toplumdaki kültüre de makro kültür deniyor. Şu anda biz programlar yapabiliyorsak, sokaklarımızda rahat dolaşabiliyorsak Çanakkale şehitlerinin ve gazilerinin epey büyük bir emeği var. 15 yaşındaki 1900 doğumlular askere alınmış. Tıbbiyeye öğrenci alınamadığı için o devirde mezun da verememiş. Kaynaklarda 400-500 tane tabip subay geçiyor. Bu epeyce büyük bir fedakarlıktır.” dedi.
İstanbul’un yağmalanmamasında Çanakkale Zaferi tesirli oldu
Savaş kaybedilse de İstanbul yağmalanmamasında Çanakkale’nin hayli büyük bir rolü olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bunu bilmek gerekiyor. Anafartalar’ın, Arıburnu’nun hayli büyük rolü var. Daha evvel bir kurmay subayken Anafartalar’daki muvaffakiyetinden dolayı Mustafa Kemal fark ediliyor ve liderliğinden dolayı Anadolu hareketinde nazaranvlendiriliyor. Kurtuluş Savaşı aslında Osmanlı’nın şimdiki tabirle özel kuvvetlerinin bu biçimdeki tabirle Teşkilat-ı Mahsusa’nın yani gayri nizami harp ünitesinin bir hareketidir. Fevzi Çakmak Genelkurmay Lideriyken gidiyor ve Ankara’da harekete katılıyor. Ülke işgal edildiği vakit ne yapacağıyla ilgili aldıkları eğitim yardımıyla bunu yapabiliyorlar. Bu vesileyle Osmanlı’nın askeri kalitesini de görmüş olduk.” diye konuştu.
Ulusal günlerin anılması Özal devrinde başladı
Ulusal bayramların ulusal günler olarak tanımlandığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bayram denmez ancak gündür. Ulusal günler evvelki vakit içinderda yoktu. Bizim öğrencilik senelerımızda olağan liselerde Çanakkale Zaferi anma günü yoktu. Yalnızca askeri lisede vardı. Biz bunu fark etmiyorduk. Turgut Özal vaktinde Japonlar gelmiş. Onlar bütün ilkokul öğrencilerini Hiroşima ve Nagazaki’ye kümeler halinde ziyaret ettiriyorlarmış. Özal onlara bunu niye yaptıklarını sormuş. Karşılık olarak ‘Bu bizi bir ortada tutan bir olaydır. Bizim için bir travmadır lakin oradaki ölenleri hem rahmetle anıyoruz, tıpkı vakitte bu travmadan ne dersler çıkardık diye bakıyoruz. Bu bizim hislerimizi paylaşma günüdür.’ diyorlar. Bizde de tarihimizdeki bu değerli günleri anmakla ilgili bir motivasyon oluşmuş.” dedi.
Hafızadaki bilgiler canlı hislerle kodlanmalı
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Çanakkale Zaferi’nin en kıymetli ulusal gün olduğunu söylemiş oldu ve kelamlarına şöyleki devam etti:“Lisedeki, ortaokuldaki ve ilkokuldaki bütün öğrenciler, Çanakkale ile ilgili hoş his paylaşımı arıyorlar zira ferdi hafızamızdaki ayrıntıların canlı hislerle kodlanması lazım. Canlı hislerle kodlandığı vakit bilgi kalıcı bilgi haline geliyor ve unutulmuyor. Bu olaylar anmalar ve merasimler, bilimsel hafızadaki ayrıntıların canlı hislerle kodlanması olayı diyebiliriz. Zihinsel parçalanmaları önler. Zihinsel parçalanma şayet olmazsa bir toplumu parçalayamazsınız. Zihinsel bölünmüşlük var ise daha sonrasında zihinsel parçalanma oluyor. ondan sonrasında da duygusal parçalanma oluyor ve toplum vicdanı bozuluyor. Adaletsizlikler oluyor. Kamu vicdanı bozuluyor. Bozulduğu vakitte bölünme ve parçalanmalar oluyor. Onun için kamu vicdanı demek eski tabirle Şahs-ı Manevi demektir.”
Ulusal günler milletimizin yazgı çizgisini belirliyor
Modernizmin yanlış öğretilerinden birisinin toplumu kutsallaştırması olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Öyle bir tez vardı fakat o tezin yanlışsız olmadığı anlaşıldı. Toplum kutsaldır, tanrısaldır, birey değerli değildir diyerek önemli bir biçimde devletçiliği teşvik etti. Buna reaksiyon olarak hümanizm ortaya çıktı. Hümanizm de tam karşıtı biçimde ‘birey kıymetlidir, toplum kıymetli değildir’ tezini savunuyordu. İkisinin içindeki dengeyi kurmak değerli. Toplumsal vicdanı bir ortada tutan en değerli öge ferdi hislerin ve ferdî ayrıntıların hislerle kutlanmasıdır. Ulusal günler hissede oluşturuyor. Milletimizin yazgı çizgisini belirliyor.” sözlerini kullandı.
Toplumdaki toplumsal şizofreniyi önlemek mümkün
Müspet taraflarımızı ve toplumsal karakter güçlerimizi canlandırmamız halinde milletimizin baht çizgisini değiştirmemizin mümkün olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir insan kendisiyle barışık şayet olmazsa gelecek için yatırım yapamaz ve gelişim gösteremez. O yüzden kendisiyle barışık insan değerlidir. Tıpkı biçimde toplumun da kendisiyle barışık olması gerekir. Şizofreni beynin bir bölgesinin öteki bölgesiyle konuşamamasıdır, farklı ayrı davranmasıdır. Toplumun da bir katmanı öteki bir katmanıyla konuşamıyorsa bu biçimde durumlarda toplumsal şizofreni oluşuyor ve orada dağılmalar ortaya çıkıyor. Buna tahlil olarak da kesinlikle ulusal günlerdeki his paydaşlığını yüceltmemiz gerekiyor. Bilhassa çalkantılı durumlarda bunlar fazlaca değerlidir. Çalkantılı durumlardan çıkmamızı kolaylaştırıyor.” dedi.
Toplumda yardımlaşma ve paylaşma için evvel irtibat olmalı
Ortak kültür olarak tıpkı şeylerden hoşlanmanın, tıpkı şeyleri sevmenin ve tıpkı şeylerden kaçınma reaksiyonlarının epey kıymetli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Ortak kültürün olması bir toplumun temel dinamiklerini oluşturmuştur. Kültür iştiraki ve sonrasındasında ülküdaşlık da değerlidir. Bireyin nasıl ego ideali var ise toplumsal egonun da ideali vardır. Bunlar dava, mefkure ve ülkü olarak isimlendirdiğimiz durumlardır. Ulusal günlerde bunların hatırlandığı, anlaşıldığı, çocuklarımıza ve gençlerimize aktarıldığı periyotlar olur. aslına bakarsanız bir toplumda yardımlaşma ve paylaşma olması için evvel bağlantı olmalı. İrtibat olduktan daha sonra paylaşma ve yardımlaşma da oluyor. Bağlantı olmadan bunlar olmuyor.” sözlerini kullandı.
Barışçıl rekabet toplumda ilerlemeyi sağlıyor
Toplumların aile üzere olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan kelamlarını şu biçimde sürdürdü:
“Aile içerisinde de devamlı sükûnet olmaz. Barışçıl bir rekabet toplumda ilerlemeyi sağlıyor, gelişmeyi sağlıyor, insanları tembellikten kurtarıyor, dinamikliğin oluşmasını sağlıyor. Dinamik toplumlarda ilerleme olur. Örneğin Budistlerde yardımlaşma var fakat müsabaka yok. O yüzden dünyayı terk ederek yaşıyorlar. Bizim kültürümüz o denli değil. Bizim kültürümüzde güzel ve hoş için bir yarış var, bireylerin birbirleri ile yarışı yok. Batı kültüründe bir kişi ile oburu içinde yarış vardır. Bizim kültürümüzde kişi kendine bir maksat koymuştur ve daima âlâ insan olmaya gerçek yarışır. Diğerlerinin ne yaptığıyla ilgilenmez, kendi gayesine ne kadar ulaştığıyla ilgilenir. Psikolojinin öğretisi de bu taraftadır. Oburunun paçasını çekmek ve çelme takmak bizim kültürümüzde yok. Lakin maalesef bizde dehşetin ve baskının yaygın olduğu ortamlarda bu bozuluyor.”
Türkiye’nin en çok diyaloğa gereksinimi var
Merhum Cemil Meriç’in söylemiş olduği üzere Türkiye’nin en epey diyaloğa muhtaçlığı olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “En büyük düşmanımız da ön yargı. Onun için diyalog olacak, bağlantı olacak, daha sonrasında da yardımlaşma ve paylaşma olacak. Bunlar olduktan daha sonra kardeş rekabeti üzere durumlardan korkmaya da gerek kalmayacak. Hiç kimse kimseyi eleştirmiyor, hiç kimse kimselerle ilgili olumsuz bir şey söylemiyor üzere bir beklenti güzel olurdu lakin mümkün değil. Onun için ulusal bayram günleri için birleştirici, paylaştırıcı, ortak birtakım alanlarda pekiştirme yapan günler diyebiliriz.” dedi.
Aileler Çanakkale Zaferi’ni konutta çocuklara anlatmalı
Çanakkale Zaferi’nin yalnızca okullarda ve resmi merasimlerde anılan bir gün olarak kalmamasını tavsiye eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Herkes meskende Çanakkale’yi okumalı, orada neler olduğunu bilmeli. Arama motorlarında epeyce hoş bilgiler var. Denizdeki zaferin nasıl kazanıldığını, Nusret mayın gemisinin ortaya çıkış kıssasını aileler çocuklarına anlatmalı ve konuşmalı. Aile ortasındaki bu sohbet okuldaki sohbetten daha tesirlidir. Konuttaki anlatımlar daha samimi ve çıkarsız anlatımlar olduğu için yani bir propaganda olmadığı için çocuklarda daha tesirli olur. bu biçimdece çocuklarımıza aidiyet hissini yaşatmış oluruz.” diye konuştu.
Kut’ül Amare, İngilizler için bir travmadır
Çok fazla dillendirilmiyor lakin insanlık tarihinde kimyasal silahların birinci defa Çanakkale’de kullanıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Avam Kamarası tartışmaları var. Kimyasal silah kullanılınca Avam Kamarası’nda itirazlar olmuş. Pak insanların da öldüğü söylenince Churchill, Çanakkale’deki bizim cetlerimiz hakkında ‘onlar insan değil ki’ demiş. Bizim direnme gücümüz tarihe geçti, şaşırdılar. Churchill onun tesiriyle siyasi gücünü kaybetti. İngilizlerin olduğu ittifak kazandı lakin yenilmez denilen İngiliz ordusunun yenilebilir olduğu görüldü. Kut’ül Amare onlar için bir travmadır.” dedi.
Ulusal günler vatan sevgisi oluşturuyor
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, tanınan kültürün global olarak insanların aidiyet hissini zayıflattığını söylemiş oldu ve kelamlarını şöyleki tamamladı:“Popüler kültür, insanların ülkesine ve vatanına bağlılık hissini zayıflatıyor, bu türlü beyin göçüne teşvik ediyor. Bu topraklara karşı bu biçimde bir sevginin ve his paylaşımının oluşmasının kaynağı detaylarımize kesinlikle duygusal kodlar işlenmesini sağlayacak, hiç abartılı olmayan, gerçek duygudaşlığı pekiştirecek günlerdir. Parçalanmış kamu vicdanında bile ayrılıkçı yaklaşımları bu günler yok eder. Onun için ulusal günler, his yoğunluğunun yaşandığı günlerdir. Toplum vicdanını, kamu vicdanını birleştiren ve ortak bir hissede oluşturan ulusal günlerdir. Bu günlerde hiç kimse oburunun kusuruyla uğraşmasın. Bugün her insanın bütünleşme şuuruyla hareket etmesi gerekir. Gençlerimize kültürel idrak oluşturmamız gerekiyor. Kültürel idrak için bu günler fazlaca değerlidir. Kültürel algı oluşması gerekiyor.”
Hibya Haber Ajansı
Bugünümüzde şehitlerin ve gazilerin büyük emeği var
‘Geçmişini bilmeyen gelecek yazamaz’ kelamının hem bireyler birebir vakitte toplum için geçerli olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bireydeki bu kültüre mikro kültür deniyor. Toplumdaki kültüre de makro kültür deniyor. Şu anda biz programlar yapabiliyorsak, sokaklarımızda rahat dolaşabiliyorsak Çanakkale şehitlerinin ve gazilerinin epey büyük bir emeği var. 15 yaşındaki 1900 doğumlular askere alınmış. Tıbbiyeye öğrenci alınamadığı için o devirde mezun da verememiş. Kaynaklarda 400-500 tane tabip subay geçiyor. Bu epeyce büyük bir fedakarlıktır.” dedi.
İstanbul’un yağmalanmamasında Çanakkale Zaferi tesirli oldu
Savaş kaybedilse de İstanbul yağmalanmamasında Çanakkale’nin hayli büyük bir rolü olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bunu bilmek gerekiyor. Anafartalar’ın, Arıburnu’nun hayli büyük rolü var. Daha evvel bir kurmay subayken Anafartalar’daki muvaffakiyetinden dolayı Mustafa Kemal fark ediliyor ve liderliğinden dolayı Anadolu hareketinde nazaranvlendiriliyor. Kurtuluş Savaşı aslında Osmanlı’nın şimdiki tabirle özel kuvvetlerinin bu biçimdeki tabirle Teşkilat-ı Mahsusa’nın yani gayri nizami harp ünitesinin bir hareketidir. Fevzi Çakmak Genelkurmay Lideriyken gidiyor ve Ankara’da harekete katılıyor. Ülke işgal edildiği vakit ne yapacağıyla ilgili aldıkları eğitim yardımıyla bunu yapabiliyorlar. Bu vesileyle Osmanlı’nın askeri kalitesini de görmüş olduk.” diye konuştu.
Ulusal günlerin anılması Özal devrinde başladı
Ulusal bayramların ulusal günler olarak tanımlandığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bayram denmez ancak gündür. Ulusal günler evvelki vakit içinderda yoktu. Bizim öğrencilik senelerımızda olağan liselerde Çanakkale Zaferi anma günü yoktu. Yalnızca askeri lisede vardı. Biz bunu fark etmiyorduk. Turgut Özal vaktinde Japonlar gelmiş. Onlar bütün ilkokul öğrencilerini Hiroşima ve Nagazaki’ye kümeler halinde ziyaret ettiriyorlarmış. Özal onlara bunu niye yaptıklarını sormuş. Karşılık olarak ‘Bu bizi bir ortada tutan bir olaydır. Bizim için bir travmadır lakin oradaki ölenleri hem rahmetle anıyoruz, tıpkı vakitte bu travmadan ne dersler çıkardık diye bakıyoruz. Bu bizim hislerimizi paylaşma günüdür.’ diyorlar. Bizde de tarihimizdeki bu değerli günleri anmakla ilgili bir motivasyon oluşmuş.” dedi.
Hafızadaki bilgiler canlı hislerle kodlanmalı
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Çanakkale Zaferi’nin en kıymetli ulusal gün olduğunu söylemiş oldu ve kelamlarına şöyleki devam etti:“Lisedeki, ortaokuldaki ve ilkokuldaki bütün öğrenciler, Çanakkale ile ilgili hoş his paylaşımı arıyorlar zira ferdi hafızamızdaki ayrıntıların canlı hislerle kodlanması lazım. Canlı hislerle kodlandığı vakit bilgi kalıcı bilgi haline geliyor ve unutulmuyor. Bu olaylar anmalar ve merasimler, bilimsel hafızadaki ayrıntıların canlı hislerle kodlanması olayı diyebiliriz. Zihinsel parçalanmaları önler. Zihinsel parçalanma şayet olmazsa bir toplumu parçalayamazsınız. Zihinsel bölünmüşlük var ise daha sonrasında zihinsel parçalanma oluyor. ondan sonrasında da duygusal parçalanma oluyor ve toplum vicdanı bozuluyor. Adaletsizlikler oluyor. Kamu vicdanı bozuluyor. Bozulduğu vakitte bölünme ve parçalanmalar oluyor. Onun için kamu vicdanı demek eski tabirle Şahs-ı Manevi demektir.”
Ulusal günler milletimizin yazgı çizgisini belirliyor
Modernizmin yanlış öğretilerinden birisinin toplumu kutsallaştırması olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Öyle bir tez vardı fakat o tezin yanlışsız olmadığı anlaşıldı. Toplum kutsaldır, tanrısaldır, birey değerli değildir diyerek önemli bir biçimde devletçiliği teşvik etti. Buna reaksiyon olarak hümanizm ortaya çıktı. Hümanizm de tam karşıtı biçimde ‘birey kıymetlidir, toplum kıymetli değildir’ tezini savunuyordu. İkisinin içindeki dengeyi kurmak değerli. Toplumsal vicdanı bir ortada tutan en değerli öge ferdi hislerin ve ferdî ayrıntıların hislerle kutlanmasıdır. Ulusal günler hissede oluşturuyor. Milletimizin yazgı çizgisini belirliyor.” sözlerini kullandı.
Toplumdaki toplumsal şizofreniyi önlemek mümkün
Müspet taraflarımızı ve toplumsal karakter güçlerimizi canlandırmamız halinde milletimizin baht çizgisini değiştirmemizin mümkün olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir insan kendisiyle barışık şayet olmazsa gelecek için yatırım yapamaz ve gelişim gösteremez. O yüzden kendisiyle barışık insan değerlidir. Tıpkı biçimde toplumun da kendisiyle barışık olması gerekir. Şizofreni beynin bir bölgesinin öteki bölgesiyle konuşamamasıdır, farklı ayrı davranmasıdır. Toplumun da bir katmanı öteki bir katmanıyla konuşamıyorsa bu biçimde durumlarda toplumsal şizofreni oluşuyor ve orada dağılmalar ortaya çıkıyor. Buna tahlil olarak da kesinlikle ulusal günlerdeki his paydaşlığını yüceltmemiz gerekiyor. Bilhassa çalkantılı durumlarda bunlar fazlaca değerlidir. Çalkantılı durumlardan çıkmamızı kolaylaştırıyor.” dedi.
Toplumda yardımlaşma ve paylaşma için evvel irtibat olmalı
Ortak kültür olarak tıpkı şeylerden hoşlanmanın, tıpkı şeyleri sevmenin ve tıpkı şeylerden kaçınma reaksiyonlarının epey kıymetli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Ortak kültürün olması bir toplumun temel dinamiklerini oluşturmuştur. Kültür iştiraki ve sonrasındasında ülküdaşlık da değerlidir. Bireyin nasıl ego ideali var ise toplumsal egonun da ideali vardır. Bunlar dava, mefkure ve ülkü olarak isimlendirdiğimiz durumlardır. Ulusal günlerde bunların hatırlandığı, anlaşıldığı, çocuklarımıza ve gençlerimize aktarıldığı periyotlar olur. aslına bakarsanız bir toplumda yardımlaşma ve paylaşma olması için evvel bağlantı olmalı. İrtibat olduktan daha sonra paylaşma ve yardımlaşma da oluyor. Bağlantı olmadan bunlar olmuyor.” sözlerini kullandı.
Barışçıl rekabet toplumda ilerlemeyi sağlıyor
Toplumların aile üzere olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan kelamlarını şu biçimde sürdürdü:
“Aile içerisinde de devamlı sükûnet olmaz. Barışçıl bir rekabet toplumda ilerlemeyi sağlıyor, gelişmeyi sağlıyor, insanları tembellikten kurtarıyor, dinamikliğin oluşmasını sağlıyor. Dinamik toplumlarda ilerleme olur. Örneğin Budistlerde yardımlaşma var fakat müsabaka yok. O yüzden dünyayı terk ederek yaşıyorlar. Bizim kültürümüz o denli değil. Bizim kültürümüzde güzel ve hoş için bir yarış var, bireylerin birbirleri ile yarışı yok. Batı kültüründe bir kişi ile oburu içinde yarış vardır. Bizim kültürümüzde kişi kendine bir maksat koymuştur ve daima âlâ insan olmaya gerçek yarışır. Diğerlerinin ne yaptığıyla ilgilenmez, kendi gayesine ne kadar ulaştığıyla ilgilenir. Psikolojinin öğretisi de bu taraftadır. Oburunun paçasını çekmek ve çelme takmak bizim kültürümüzde yok. Lakin maalesef bizde dehşetin ve baskının yaygın olduğu ortamlarda bu bozuluyor.”
Türkiye’nin en çok diyaloğa gereksinimi var
Merhum Cemil Meriç’in söylemiş olduği üzere Türkiye’nin en epey diyaloğa muhtaçlığı olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “En büyük düşmanımız da ön yargı. Onun için diyalog olacak, bağlantı olacak, daha sonrasında da yardımlaşma ve paylaşma olacak. Bunlar olduktan daha sonra kardeş rekabeti üzere durumlardan korkmaya da gerek kalmayacak. Hiç kimse kimseyi eleştirmiyor, hiç kimse kimselerle ilgili olumsuz bir şey söylemiyor üzere bir beklenti güzel olurdu lakin mümkün değil. Onun için ulusal bayram günleri için birleştirici, paylaştırıcı, ortak birtakım alanlarda pekiştirme yapan günler diyebiliriz.” dedi.
Aileler Çanakkale Zaferi’ni konutta çocuklara anlatmalı
Çanakkale Zaferi’nin yalnızca okullarda ve resmi merasimlerde anılan bir gün olarak kalmamasını tavsiye eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Herkes meskende Çanakkale’yi okumalı, orada neler olduğunu bilmeli. Arama motorlarında epeyce hoş bilgiler var. Denizdeki zaferin nasıl kazanıldığını, Nusret mayın gemisinin ortaya çıkış kıssasını aileler çocuklarına anlatmalı ve konuşmalı. Aile ortasındaki bu sohbet okuldaki sohbetten daha tesirlidir. Konuttaki anlatımlar daha samimi ve çıkarsız anlatımlar olduğu için yani bir propaganda olmadığı için çocuklarda daha tesirli olur. bu biçimdece çocuklarımıza aidiyet hissini yaşatmış oluruz.” diye konuştu.
Kut’ül Amare, İngilizler için bir travmadır
Çok fazla dillendirilmiyor lakin insanlık tarihinde kimyasal silahların birinci defa Çanakkale’de kullanıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Avam Kamarası tartışmaları var. Kimyasal silah kullanılınca Avam Kamarası’nda itirazlar olmuş. Pak insanların da öldüğü söylenince Churchill, Çanakkale’deki bizim cetlerimiz hakkında ‘onlar insan değil ki’ demiş. Bizim direnme gücümüz tarihe geçti, şaşırdılar. Churchill onun tesiriyle siyasi gücünü kaybetti. İngilizlerin olduğu ittifak kazandı lakin yenilmez denilen İngiliz ordusunun yenilebilir olduğu görüldü. Kut’ül Amare onlar için bir travmadır.” dedi.
Ulusal günler vatan sevgisi oluşturuyor
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, tanınan kültürün global olarak insanların aidiyet hissini zayıflattığını söylemiş oldu ve kelamlarını şöyleki tamamladı:“Popüler kültür, insanların ülkesine ve vatanına bağlılık hissini zayıflatıyor, bu türlü beyin göçüne teşvik ediyor. Bu topraklara karşı bu biçimde bir sevginin ve his paylaşımının oluşmasının kaynağı detaylarımize kesinlikle duygusal kodlar işlenmesini sağlayacak, hiç abartılı olmayan, gerçek duygudaşlığı pekiştirecek günlerdir. Parçalanmış kamu vicdanında bile ayrılıkçı yaklaşımları bu günler yok eder. Onun için ulusal günler, his yoğunluğunun yaşandığı günlerdir. Toplum vicdanını, kamu vicdanını birleştiren ve ortak bir hissede oluşturan ulusal günlerdir. Bu günlerde hiç kimse oburunun kusuruyla uğraşmasın. Bugün her insanın bütünleşme şuuruyla hareket etmesi gerekir. Gençlerimize kültürel idrak oluşturmamız gerekiyor. Kültürel idrak için bu günler fazlaca değerlidir. Kültürel algı oluşması gerekiyor.”
Hibya Haber Ajansı